Metotreksat

Metotreksat

İlaçlar kategorisine gönderildi | Metotreksat için yorumlar kapalı

Ailevi Akdeniz ateşi (FMF)

Önemli not: Bu sayfada yer alan bilgi, yorum ve görüntüler bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedaviye yönlendirme amacını taşımaz. Her hasta bireysel özellikler taşır, hastalıkların tanı ve tedavisi mutlaka ilgili hastalığın uzmanı tarafından yapılmalıdır. Sunum içeriklerinin herhangi bir amaçla kullanımından doğacak tüm sorumluluk site ziyaretçilerine aittir.

©Her hakkı saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Ailevi Akdeniz ateşi (FMF)

Hazırlayan: Prof.Dr. Mehmet Sayarlıoğlu

Soru: Ailevi Akdeniz ateşi (AAA) (İngilizce kısaltması: FMF) nasıl bir hastalıktır?

Cevap: AAA ataklar şeklinde seyreden bir hastalıktır. Yani hastanın belli bir süre şikayetleri olur ve daha sonra bu şikayetleri kendiliğinden geriler. Tekrarlayan ataklar en çok ateşle birlikte olan karın ağrısı, göğüs ağrısı ve eklem ağrıları şeklindedir. Daha da az olarak testis ağrısı, baldır ağrısı, ayak veya bacak derisi üzerinde kızarıklıklar şeklinde de bulgular verebilir. Genetik geçişli bir hastalıktır.

Soru: AAA en sık hangi toplumlarda görülür?

Cevap: AAA doğu Akdeniz kökenli toplumlarda daha sık görülür. En sık Yahudiler, Türkler, Ermeniler ve Araplarda görülür. Kuzey Afrika’da yaşayan Sefardik Yahudiler hastalığın en şiddetli seyrettiği topluluktur. Ülkemizde her bölgede görülmekle birlikte, hastalık sıklığı Orta Anadolu’da daha fazladır.

Soru: AAA hastalığında genetik bozukluk hastalığa nasıl neden olmaktadır?

Cevap: AAA’de arızalı olan genetik yapı normal işlev gördüğünde, vücudumuzdaki iltihabi olayları baskılayıcı bir rol üstlenir. Oysa AAA’de bu gen normal işlev göremediğinden karın organlarını, akciğeri, testisleri saran zarda, eklemlerde, deride sınırlı bölgelerde zaman zaman iltihaplanmalar olmaktadır.  Bu durum etkilenen bölgede ağrı ve genel vücut ateşi ile kendini göstermektedir.

Soru: Hastalığın temel klinik bulguları nelerdir?

Cevap: Ataklar halinde seyreden “ateş” ve etkilenen bölgelerde “ağrı”dır.

Soru: Hastalar birkaç gün önceden atak başlayacağını anlayabilirler mi?

Cevap: Hayır. Atakların çoğu belirli bir ön belirti olmadan ani olarak başlar. Hastaların az bir kısmında atak başlamadan kısa bir süre önce ön belirtiler ortaya çıkabilir.

Soru: Atakların süreleri ne kadardır.

Cevap: Ataklar genellikle 1-3 gün sürer. 6 saatten az, 96 saatten fazla süren ataklar şüpheyle karşılanmalıdır. Bazı eklemlerin tutulumu sırasında atak süreleri daha da uzayabilir.

Soru: AAA’nin ateşi nasıl seyreder?

Cevap: Atak başlangıcının ilk 12-24 saatinde giderek yükselir. 38.5-40 °C’ye kadar çıkar. Daha sonra düşmeye başlar. Yani ateşin en yüksek olduğu zaman, genellikle atak başlangıcının ilk günüdür. İkinci veya üçüncü günlerde ateş düşmeye başlar. Örneğin hasta atak başlangıcından sonra üçüncü veya dördüncü günlerde hastaneye başvursa ateşi tamamen normal olarak saptanabilir.

Soru: Ağrı en çok hangi vücut bölgelerindedir ve özellikleri nelerdir?

Cevap: Ağrı en çok karın, göğüs ve bacak büyük eklemlerindedir (en çok diz, ayak bileği).

Ateş: 38.5-40°C’ye kadar yükselen ateş AAA’nin en önemli ve en sık bulgusudur. En yüksek olduğu dönem ilk gündür. 1-3 gün sürer. Hemen hemen hastaların tamamında vardır ve hemen hemen tüm ataklara eşlik eder. Ateşin olmadığı hastalarda tanı tekrar gözden geçirilmelidir. Az sayıda hastada ağrılı bölge olmaksızın, sadece ateş yükselmeleriyle seyreden ataklar da görülebilmektedir. 

Karın ağrısı: Hastaların %90’ında görülen atak tipidir. Genellikle beklenmedik bir anda başlar. Karnın bir bölgesinden başlayabilir ve giderek yaygın hale gelir. Şiddeti değişkendir. Acil cerrahi operasyon gerektirecek hastalıklara (apandisit gibi) benzer bulgular verebilir. Bazen çok hafif bir ağrı şeklinde de olabilir. 2-4 günde genellikle ağrı geçer.

Göğüs ağrısı: AAA hastalarının %25-50’sinde görülür. Beklenmedik bir zamanda başlayan, nefes almakla batan tek taraflı göğüs ağrısı şeklindedir. Tek başına veya karın ağrısı, eklem ağrısı gibi diğer atak şekilleri ile beraber olabilir. 2-4 günde genellikle ağrı geçer.

Eklem ağrısı: AAA hastalarının %75’inde saptanır. En sık diz ve ayak bileğini etkiler. 3-4 günde genellikle geriler. %5 hastada eklem bulgularının iyileşmesi gecikir. Eklem bulgularının iyileşmesi geciken hastalarda bazen iltihaplı bel romatizmasının (spondilit riski!) birlikte olabileceği unutulmamalıdır. Eklemler genellikle hasar bırakmadan iyileşir. Ancak kalça eklemi etkilendiğinde hasar riski vardır ve cerrahi müdahele gerektirebilir.

Deri bulguları: En sık “erizipel benzeri kızarıklık”olarak tanımlanan cilt bulgusu görülür (Yaklaşık hastaların %10’unda). Sıklıkla diz ve ayak bileği arasındaki deride ortaya çıkar. Sınırları belirgin, yama şeklinde kırmızı döküntü şeklindedir. Genellikle 2-4 gün içinde geriler. Bundan başka deride basmakla solmayan, 1-2mm-1cm çapında döküntüler de oluşabilir. Damar duvarı iltihabını gösteren bu durumda idrar renginde koyulaşma, dışkıda kanama olup olmadığına dikkat edilmelidir.

Testisin etkilenmesi: AAA’de az bir oranda testisleri saran zarda ataklar halinde iltihaplanmalar görülebilir. Genellikle ağrı tek taraflıdır. Ağrı 12 saatte giderek artar, şişlik ve kızarıklık gelişebilir. Ergenlik öncesinde bazen AAA’nin ilk belirtisi olarak da ortaya çıkabilir.

Yukarıda anlatılan atak şekillerine ateşin eşlik edeceği, özellikle atağın başladığı 1-2 gün içinde ateşin en yüksek olacağı unutulmamalıdır.

Soru: AAA kalbi etkiler mi?

Cevap: Nadiren evet. Kalp zarında nadiren iltihaplanma yapabilir. Göğüs ağrısı şeklinde bulgu verebilir.

Soru: Bir hastada atak hep aynı bölgelerde mi veya hep aynı şiddette mi gelişir?

Cevap: Hayır. Örneğin bir önceki atakta hastanın karın ağrısı ve ateşi olabilir. Ateşi 40 °C’ye kadar çıkmış olabilir. Sonraki atakta bu bulgularına göğüs ağrısı veya eklem ağrısı da eklenebilir ve ateş daha düşük derecelerde seyredebilir. Hasta bazen yatak istirahati gerektirecek şiddette atak geçirebilir. Bazen karın ağrısı mı yoksa gaz sancısı mı arasında şüpheye düşecek kadar hafif bir atak geçirebilir. Sonuç olarak atak bölgeleri ve atak şiddeti, aynı hastada bile farklı farklı seyredebilir. Aynı hastada atakların zaman zaman çeşitli formları ortaya çıksa da, genellikle yıllar boyunca benzer atakların görüleceği unutulmamalıdır.

Soru: Hastalık geçici bir hastalık mıdır?

Cevap: Hayır. Hastalık kronik (uzun süreli) bir hastalıktır. Tedavisi ömür boyu planlanmalıdır. Bugün için kısa sürede “tam şifa” anlamında bir tedavisi olmamakla birlikte, çok yüz güldürücü tedavi sonuçları vardır.

Soru: Ataklar belirli zaman aralıklarında mı gelişirler?

Cevap: Hayır. Ataklar arasındaki süre değişkendir. Örneğin önceki iki atak arasında 15 günlük bir süre olabilir. Daha sonraki atak 1-2 ay sonra ortaya çıkabilir. Atakların temel özelliği farklı zamanlarda ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmasıdır.

Soru: Hastalık en çok hangi yaşlarda ortaya çıkar? Hangi cinsiyeti en çok etkiler?

Cevap: Hastaların %70’inde hastalık belirtileri ilk 10 yılda ortaya çıkar. İlk 20 yılda ise hastaların %90’ı başlangıç gösterir. Yani, aslında hastaların çoğu çocukluk döneminde başlamaktadır. 40 yaşından sonra hastalık başlangıcı çok nadirdir. Erkek ve kadınlarda birbirine yakın sıklıkta görülmekle birlikte, erkeklerde biraz daha fazladır (Erkek/Kadın: 1.2).

Soru: AAA’de kesin tanı koydurucu bir laboratuar bulgusu var mıdır?

Cevap: Hayır. AAA için kesin tanı koyduracak bir test yoktur. Atak sırasında bazı laboratuar bulguları anormal olarak tespit edilebilir ancak hiçbirisi tanı koydurucu değildir. Tanıda, hastalığın ataklar halinde seyretmesi ve atakların özelliklerinin iyi analiz edilmesi çok önemlidir. AAA’nde görülen klinik bulgular pek çok hastalıkta görülebildiği için hastalığın tanısı çoğu zaman gecikebilmektedir.

Soru: Tanıda genetik testlerin yeri nedir?

Cevap: Klinik özellikleri hastalık için tipik olan, etnik yapısı uygun olan, ailesinde AAA hastalığı olan hastalarda genetik analiz tanı için gerekli değildir. Ancak yakınmaları AAA için tipik olmayan, hastalık şüphesinin tam giderilemediği hastalarda genetik analiz yapılabilir. Unutulmaması gereken konu; AAA tanısı konmuş olan hastaların tamamında bilinen genetik testler her zaman pozitif değildir ve genetik testleri pozitif olanların tamamı da AAA hastası değildir. Genetik testler AAA tanısı konmuş olan hastalarda hastalığın seyrini tahmin ettirme de yararlı olabilir.

Soru: Hastalığın bugün için tedavisi var mıdır?

Cevap: Evet. 1972 yılından beri kullanılan Kolşisin’in AAA tedavisinde yeri çok önemlidir. Yeterli dozda kullanıldığında hastaların %65’inde yakınmalar tamamen düzelmektedir. %30 hastada atakların şiddeti ve sıklığı azalmaktadır. %5 gibi az bir oranda ise hastalar ilaca cevap vermemektedir. Hastalığının başlangıcından beri yeterli dozda kolşisin kullanan hastalarda AAA’nin istenmeyen bir bulgusu olan Amiloidoz (böbrek ve başka organlarda fonksiyon bozukluğuna neden olan bir hastalık) gelişme riski çok düşüktür. Ancak ilacı düzensiz kullanan veya kullanmayan hastalarda bu risk yüksektir. Bu nedenle AAA tanısı kesin olan hastaların yakınmaları, kolşisin tedavisine yeterli cevap verse de veya hiç cevap vermese de ilaç yeterli dozda ve sürekli kullanılmalıdır.

Soru: Amiloidoz ne demektir?

Cevap: Amiloidoz çeşitli organlarda suda erimeyen bir tür proteinin birikmesi ile o organlarda yetmezliğe neden olan bir hastalıktır. Özellikle tedaviye uyumu iyi olmayan AAA hastalarında amiloidoz gelişme riski yüksektir. AAA hastalarında başta böbrek olmak üzere, başka organlarda da bozukluk-yetersizlik gelişebilir. Kolşisin’in tedavide kullanılmaya başlanmasından sonra AAA hastalarında amiloidoz riski belirgin olarak azalmıştır. Ailesinde amiloidoz gelişen AAA hastası olan hastalar, düzenli kontrol ve tedaviye uyum konusunda son derece dikkatli olmalıdırlar. AAA hastalarının kontrollerinde idrar tetkiki çok önemlidir. Amiloidozun erken döneminde idrarda bazı bulgular gözlenebilir.

Soru: Kolşisin gebelikte kullanılabilir mi?

Cevap: Bugünkü veriler gebelik öncesinde ve gebelik sırasında kolşisin kullanımının bebekte bir anormallik oluşma riskini artırmadığı yönündedir. Şu anki genel eğilim gebelikte de ilaca devam edilmesi gerektiği yönündedir. Hasta Romatoloji ve Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile birlikte yakından izlenmeli, gerekirse bebek gelişiminin değerlendirilmesi için önerilen testler yapılmalıdır.

Soru: Hastalığın tedavisi nasıl planlanmalıdır?

Cevap: Hastalığın tedavisi mutlaka ilgili uzman (İç hastalıkları eğitimi almış Romatoloji uzmanı) tarafından düzenlenmeli ve takibi yapılmalıdır. Çünkü her hastanın bireysel özellikleri farklıdır. Kolşisin her hastada aynı şekilde kullanılamaz. Örneğin böbrek ve karaciğer yetmezliği olanlarda doz ayarlaması yapılmalıdır, kolşisin’in bu hastalarda sinir sistemi ve kas üzerine olumsuz etkileri olabilir. Ayrıca hastaların takibi sırasında da ilaç ile ilgili olarak görülebilecek yan etkiler hem klinik hem de laboratuar olarak değerlendirilmeli ve bunlara göre düzenleme yapılmalıdır.   

AAA hastalığının bugün için kısa süreli ilaç kullanımı ile “tam şifa” anlamında bir tedavisi yoktur. Ancak özellikle kolşisin ile çok iyi sonuçlar elde edilmektedir. Hastalığın tedavisi süreklidir. AAA tanısı konmuş her hasta gerekli kontrolleri yaptırmak kaydı ile ilacını yeterli dozda kullanmalıdır.

Hasta Okulu kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | 8 Yorum

SLE (Sistemik Lupus Eritematoz)

Değerli ziyaretçiler,

Bu bölümde sizlere sistemik lupus eritematoz (SLE) hastalığı hakkında bilgi vereceğim. Hastalığın daha iyi anlaşılması için yazımı soru-cevap şeklinde hazırladım. Hastalığın belirtilerinin çok zengin olması nedeniyle bu yazıda daha çok sık görülen bulgulardan bahsedilecektir. Faydalı olması dileğiyle…

Soru: SLE ne demektir? Nasıl bir hastalıktır?

Cevap: Latincede “Lupus”, “kurt” demektir. Hastanın yüzündeki deri bulgularının görüntüsünden dolayı bu isim verilmiştir. Hastalığın nedeni bugün için tam olarak bilinmemektedir. Bağışıklık sistemindeki (vücut savunma sistemi) bir bozukluktan dolayı hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu bozukluğun nedenleri arasında genetik ve çevresel etkenler vardır. Yani genetik olarak yatkınlığı olan kişilerde çevresel bir faktörün (güneş ışığı, virüsler, kimyasallar, gıdalar, ilaçlar v.b.) etkisiyle ortaya çıkan bağışıklık sisteminin normal çalışmamasından kaynaklanan bir hastalıktır.

Soru: SLE vücutta hangi bölgeleri etkiler?

Cevap: SLE kadar vücutta yaygın etkilenme yapabilen hastalık çok azdır. Hemen hemen tüm vücut sistemlerini etkiler. Bunlar arasında deri, böbrek, eklemler, akciğer, kalp, karaciğer, sinir sitemi gibi bir çok doku ve organ vardır.  

Soru: SLE sık görülen bir hastalık mıdır?

Cevap: Çok sık görülen bir hastalık değildir. Yapılan araştırmalarda 100.000 kişide 40 hasta gibi bir görülme sıklığı vardır. Ülkemiz için bu konuda veri yoktur, ancak bu sıklıkta görüldüğü tahmin edilmektedir.  

Soru: SLE hangi yaşlarda ortaya çıkar? Hangi cinsiyeti daha çok etkiler?

Cevap: SLE daha çok 15-45 yaşlarında ortaya çıkar. Daha erken ve daha geç yaşlarda da nadiren görülebilir. Hastalık kadınlarda erkeklere göre 9 kat daha fazla görülmektedir. En çok doğurganlık çağındaki kadınları etkiler.

Soru: SLE’nin belirtileri nelerdir?

Cevap: Hastalığın başlangıcında ve aktif olduğu dönemlerde halsizlik, yorgunluk, kırgınlık, iştahsızlık, kilo kaybı gibi belirli bir hastalığa özgü olmayan ve bir çok sistemik hastalığın seyri sırasında görülebilen belirtiler olabilir. Aşağıda bahsedilen SLE’ye ait bulgular hastalığın başlangıcında veya sonradan da ortaya çıkabilir. Bu bulgular;

Eklemlerde iltihaplanma:  Eklemlerde ağrı ve/veya şişlik şeklinde ortaya çıkar. Hastaların önemli bir kısmında başlangıç bulgusudur. El eklemleri sık etkilenir. Çoğunlukla kalıcı bir hasar bırakmaz.

Deri ve mukoza belirtileri: SLE hastalarının %50-60’ında güneşe karşı hassasiyet vardır. Burun kökünü de tutan ve yanaklara doğru yayılan kelebek şeklindeki kızarıklık SLE’nin tipik deri bulgularındandır. Deri belirtileri sadece yüzde olmaz, vücudun diğer yerlerinde de görülebilir. Bazıları iyileştiği zaman iz bırakarak iyileşir. Ayrıca SLE’nin seyri sırasında gelişen damar iltihaplanmaları sonucunda deri döküntüleri, yaralar gelişebilir. Hastalığın aktif dönemlerinde saç dökülmesi olabilir. Ağız içinde, özellikle sert (üst) damakta yaralar gelişebilir. Bazen parmak uçlarında soğuk ve stresle artabilen beyazlama-morarma görülebilir (Raynaud fenomeni).

Böbrek tutulumu: Hastaların yaklaşık yarısında böbrekler etkilenebilir. Bazen bu nedenle gelişen aşırı protein kaybına bağlı olarak bacaklarda belirgin olmak üzere ödem gelişebilir. Erken dönemde tanınması ve tedavi edilmesi önemlidir. Aksi takdirde böbrek yetmezliğine kadar ilerleyebilir ve bu hastalarda diyaliz ihtiyacı ortaya çıkabilir.

Akciğer ve kalp tutulumu: Kalp ve akciğeri çevreleyen zarda iltihaplanma oluşabilir. Nefes almakla, öksürmekle artan yan ağrısı şeklinde belirti verebilir. Kalbin tüm katmanlarında iltihaplanmalar oluşabilir. Kalp kapakları etkilenebilir.

Sinir sistemi tutulumu: SLE’de hem merkezi, hem de periferik sinir sistemi etkilenebilir. Merkezi sinir sisteminin etkilenmesi başağrısı, nöbetler halinde kasılmalar, bazende psikoz şeklinde karşımıza çıkabilir. Uzun süreli kullanılan kortizon da psikoza neden olabilir. Bazen beyin damarlarında kanamalar, pıhtıya bağlı tıkanmalar, buna bağlı vücudun bir yanında güçsüzlük ortaya çıkabilir.  Periferik sinir sistemi etkilenmesi ise ayakta, elde uyuşma, düşüklük şeklinde olabilir.

Damar bulguları: Hastaların yaklaşık %10’unda damarda pıhtılaşmaya bağlı tıkanıklıklar gelişir. Bunun dışında vaskülit (damar duvarında iltihaplanma) olarak adlandırılan bir durum aktif seyreden SLE’ye eşlik edebilir, bir çok organ bu nedenle etkilenebilir. Vaskülit nedeniyle etkilenen organların fonksiyonları bozulabilir. Bazı hastalarda boyun, koltuk altı ve kasıktaki lenf bezlerinde büyüme olabilir.

Kemik iliği: SLE bazen kemik iliğini etkileyerek bazı kan hücrelerinde azalmaya yol açabilir. Ayrıca bazı kan hücrelerinde yıkıma yol açabilir.

Soru: SLE’nin tedavisi varmıdır?

Cevap: Evet. Ancak kısa sürede hastalığı tamamen yok edecek bir tedavisi yoktur. Bugün için hastalık tedavi ile kontrol altına alınabilmektedir.

Soru: SLE her hastada aynı şekilde mi seyreder?

Cevap: Hayır. SLE’nin şiddeti, tutulan organların durumu her hastada farklıdır. Örneğin bazı hastalarda sadece deri tutulumu ön plandadır, bazı hastalarda da böbrek, merkezi sinir sistemi tutulumu gibi ağır bir tablo ortaya çıkabilir.

Soru: Hastalığın tanısı nasıl konulmaktadır.

Cevap: SLE tanısı mutlaka bu hastalık konusunda tecrübeli bir doktor tarafından konulmalıdır. Tanı; Hastalığın belirtileri ve kan tetkiklerinden elde edilen bazı bulguların analizi ve sentezi ile konur. Tanı koymadaki temel noktalar; hastalığın belirtileri (eklem bulguları, deri-mukoza bulguları, güneşe karşı hassasiyet, merkezi sinir sistemi etkilenmesine ait bulgular, kalp-akciğer zarında iltihaplanma), kan tetkikindeki bulgular (bazı kan hücrelerinin sayısının azalması, yıkımının artması), idrar bulguları (idrarda protein atılması, bazı kan hücrelerinin idrarda görülmesi), Kanda bazı antikorların (ANA, anti-dsDNA, kardiyolipin antikorları) varlığıdır.

Soru: Hastalık nasıl tedavi edilmelidir.

Cevap: SLE tedavisi mutlaka hastalık ve tedavisi hakkında uzman bir hekim tarafından yapılmalıdır. SLE’nin tedavisi planlanırken hastalığın şiddeti, etkilediği organlar, hastalığa eşlik eden başka bulgular göz önüne alınır. Her hastanın tedavisi kendisine özgüdür. Zaman içerisinde hastalığın seyrine göre değişkenlik gösterir. Örneğin eklem ve deri tutulumu ön planda olan bir SLE hastasının tedavisi, böbrek ya da merkezi sinir sistemi tutulumu olan başka bir hastadan farklıdır.

Soru: Hastalığın seyri nasıldır?

Cevap: SLE yatışma ve alevlenme dönemleriyle seyreder. Bugün için hastalık kontrol altında tutulabilmektedir. Hayati organ tutulumu olan hastalar için tedavide oldukça etkili ilaçlar vardır. SLE’nin seyrindeki en önemli belirleyici faktörlerden biri hastanın doktor takibine ve tedavisine olan uyumudur. Düzenli takibi yapılamayan, tedavisine uymayan hastalarda istenmeyen sonuçlar görülebilmektedir.

Soru: SLE hastaları gebe kalabilir mi?

Cevap: Takibini yapan ilgili uzman doktorun kontrolünde ve izni ile gebe kalabilirler. Hastalığın aktivitesi ve kullandığı ilaçlar değerlendirilerek doktoru tarafından önerilen uygun bir zamanda gebelik planlanmalıdır. Kullanılan ilaçların çoğunun gebelik için sakıncalı olabileceği, plansız gebeliğin anne hayatını riske atabileceği düşünülerek SLE için uygun olabilecek doğum kontrolü uygulanmalıdır.

Herkese daha sağlıklı ve mutlu günler dilerim.

Prof.Dr. Mehmet Sayarlıoğlu

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İç Hastalıkları-Romatoloji Bilim Dalı

Hasta Okulu kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | SLE (Sistemik Lupus Eritematoz) için yorumlar kapalı

Çiğ Köfte Üstadına Dair

Bu sabah seni andım
O minik dört duvar arasında
Ey çiğ köfte üstadı
Kulakların çınlasın

Terini katarak yoğurduğun
Biberini katarak öldürdüğün
Ayranı içerek söndürdüğün
O köftelik bulgur tanelerini hatırladım

Boğazında kalan kaktüs misali
Su borusunda bağıran yavru kedi misali
Çıkımda çakılmış bebek misali
Pamuk torbasından çekilen dikenli gül dalı misali
O dört duvar arasında yaşanılan kaos

Boncuk boncuk terlemenin
Ne yapacağını bilememenin
Acılar içinde inlemenin
Keşke yemeseydim diyememenin
İçine saldığı hezeyan
Ve Valsalva ile gelişen
Angina makatis!

Ardından büyük kurtuluş
Kucağına bebeği verilen anne misali
Su borusundan kurtulan yavru kedi misali
Bir mazohistin yediği dayak misali
Girdiği ve çıktığı yeri yakan Moğollar misali

Bu sabah seni andım
O minik dört duvar arasında
Ey Çiğ köfte üstadı
Kulakların çınlasın.
M.Sayarlıoğlu, 2001

Şiirleri ve Yazıları kategorisine gönderildi | Çiğ Köfte Üstadına Dair için yorumlar kapalı

ANNEME

Tek başıma televizyon seyrediyordum evde.
Bir gurbet şarkısının dokunaklı nağmeleri döküldü,
Şarkıcının dilinden.
Annemi hatırladım, Anacığımı…
Beni Bursa’ya ilk uğurlayışı geldi gözümün önüne.
Bavulumu hazırlıyordu özenle.
Kimbilir kaç kere doldurup boşaltmıştı,
Eksik bir şey olmasın diye.
Dolu dolouydu gözleri.
Çekinikti elleri.
Kimbilir kaçkere saymıştı çorabımı, gömleğimi?
Kaçkere koklamıştı kimbilir?
Kaçkere dua etmişti Rabbine?
Ben üniversiteli olma sevinciyle uçarken,
Ayrılığın acısıyla çarpıyordu ana yüreği.

Unutmadım bana defalarca yaptığı tembihleri;
’’Kötülerle dost olma oğlum’’
’’Oğlum sık sık ara bizleri’’
’’Sen yorulma! çamaşırlarını gönder,
Ben yıkarım oğlum…’’
Annem, Anacığım!

Ayrılınca bastı ayağım yerlere.
Hasretin, özlemin anladım ne demek olduğunu.
Üniversiteli olsamda ben,
16 yaşında bir çocuktum.

Sizlerden telefon geldiği günlerdi en mutlu günlerim.
Gazoz ısmarlardım o gün arkadaşlara sevinçten.
Hiç sevmemiştim o zaman sevdiğim kadar,
Anayı, gurbeti anlatan türküleri, şiirleri.
Çok oldu, kimselere görünmemek için,
Tenha yerlerde gözyaşı döktüğüm günler.
Alaca karanlıkta, tek başıma sokaklarda,
Sizleri düşünerek aylak aylak gezişlerim…

Hele pazar sabahları ayrı bir ızdıraptı benim için.
Hani hepimiz biraz geç uyanırdık da,
Sen bize fırında yumurtalı-peynirli ekmek yapardın.
Bahar mevsiminde bağa giderdik de,
Sen bize kayısı ağacının altında,
Domatesli, biberli kıyma kavururdun.
Sonra civcivlerini yemeğe çağıran anaç bir tavuk gibi,
Babamı, abilerimi çağırırdın.
Tüm bunların o anda yaşandığı gelirdi gözümün önüne
Ve benim yokluğum…

Yahya Kemal’in de dediği gibi,
En güzel yanı Bursa’nın,
Memleketime dönüşüydü herhalde.
Unutamam izin günlerini okulun.
Günlerce önceden dönüşün heyecanı sarardı içimi.
Otobüs biletini alırdım en ön sıradan.
Hazırlardım bavulumu, koyardım odama,
Baktıkça ona seni hatırlardım Anam!..
Sana kavuşmayı..
Kilidi kırılırcasına sıkıştırırdım,
Kirli çamaşırlarımı.
Hatırlarmısın Anne,
2-3 günde yıkamakla bitiremezdin onları.

Ama ben hiç unutmadım Anne,
Temiz eşyalarımı bavula yerleştirirken döktüğün gözyaşını.
Ben hiç unutmadım Anne,
Kirli çamaşırlarımı yıkarken aldığın keyfi.
Ben hiç unutmadım Anne,
Evin kapısında, kulağın zilde beni bekleyişini.
Ben hiç unutmadım Anne,
’’Oğlum’’ diyerek sımsıkı sarılışını.
Ben hiç unutmadım Anne,
’’Oğlum, sen geldin evimiz doldu’’ demeni.
Ben hiç unutmadım Anne,
Benim için önceden hazırladığın tandır böreğini,
Tadı kimseninkine benzemeyen ekmek köftesini.

Aradan yıllar geçti Anne
Ben de şimdi bir babayım.
Ve ben yine gurbetteyim.
Biliyorum senin sevgin aynı sevgi,
Senin yüreğin aynı yürek.
Sen de bil ki Annem,
Benim özlemimde aynı özlem,
Benim hasretimde aynı hasret…
En küçük oğlun Mehmet

3.1.1999-VAN

Şiirleri ve Yazıları kategorisine gönderildi | 8 Yorum

Sana özlem

Rüzgarı bekleyen kuru bir yaprağın hüznü
Ya da gülün açmasını bekleyen bülbülün heyecanı
Hani duyguların karışır da anlatamazsın
Sorsalar söyleyemezsin yaşadığın zamanı
Ve beklersin sevgilinin bir çift sözünü

Sıkıntılı anımda sen yoksan yanımda
İçime dolanmışsa gereksiz dertler
Ve ben boynuna sarılıp rahatlayamıyorsam
Yüreğimin penceresini açamıyorsa şiirler
Kurumuş bir gül olurum gül dalında

28.3.2001—23.35

Şiirleri ve Yazıları kategorisine gönderildi | Sana özlem için yorumlar kapalı

Sana sitem

Gözlerini açıp baktığın bir yüz değil,
Gözlerini kapadığın uykun olsaydım.
Dilindeki sözlerle oyalayan sen değil,
Rüyandaki sen, sen olsaydın.

Sözlerimi sakın bir sitem sanma
Bilirim, hepsi gelip geçici dönemlerdir.
Bu şiiri niçin yazdığımı sorma,
Küçük bir serzeniş, büyük bir özlemdir.

12.1.2000,    02.15

Şiirleri ve Yazıları kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Sana sitem için yorumlar kapalı

Van’da yeni yıl

Van’da yeni yıl

Son günüydü 1998’in

Yeni bir yıl başlayacaktı bu gece.

Sağlık, mutluluk, başarı dolu bir yıl dileyeceklerdi,

Hep bir ağızdan televizyon sipikerleri,

Sanki sözleşmişçesine.

1998’ in önemli olayları tekrarlanacaktı,

Ünlü insanları konuşulacaktı, konuşacaklardı.

En ünlü şarkıcılar,

Dans sanatçıları boy göstereceklerdi,

Televizyon ekranından.

Ve onların yeni yıl mesajlarını dinleyecekti Türkiye

‘’Sağlık,mutluluk, başarı dolu bir yıl’’…

Beyoğlu gibi süslenmemişti Van sokakları

İstanbul’daki gibi yılbaşı telaşı da yoktu.

Trafik rahattı örneğin en işlek caddesinde bile.

Dükkanlarda yeni yıl mesajlarını belirten yazılar yoktu,

Çılgınlar gibi alışveriş yapmıyordu insanlar.

Çam ağacı satılmıyordu hiçbir dükkanında

Noel Baba hediye dağıtmıyordu,

Şehrin meydanında çocuklara..

Akşam oldu evimin zili çaldı

İkisi erkek, biri kız üç çocuk

Hani yarının büyüklerinden olanlardan.

Yırtık pabuçları, kirli ve dağınık saçları

Gülmeyi çoktan unutmuş çehreleri ile

Hani geleceğimizi emanet ettiklerimizden.

Giysilerine takıldı gözlerim

Birisininki çok kısa, öbürününki çok uzun

Belli ki bir mağazadan beğenilerek alınmamışlardı

Belli ki elbise alınırken anneye babaya naz yapılamamıştı

Belli ki bunları bayramdan önce sabaha kadar,

Yastık altında keyifle saklamamışlardı,

Belli ki ne bulunduysa o giyilmişti.

Konuştu büyükçe olanı utana sıkıla,

Para isteyeceğini sandım.

‘’EKMEK!’’

Evet ‘ekmek’ dedi

‘Acaba fazla bayat ekmeğiniz var mı?’…

Beyoğlu gibi süslenmemişti Van sokakları,

İstanbul’daki gibi yılbaşı telaşı da yoktu

Zaman gece yarısına doğru yol alıyor hızla.

Televizyondan art arda en tanınmış sanatçılar,

Hünerlerini gösteriyorlar ellerinden geldiğince.

Eşlik ediyorlar şarkıcılara, bu zamana kadar

Hiç seslerini duymadığım komşularım.

Evimin penceresinden dışarı bakıyorum.

Sokaklar tenha, her taraf bembeyaz kar.

Komşularımın çılgınca bağırmasıyla irkiliyorum.

Saatim gece yarısını gösteriyor.

Dışarıdaki iki gecekondu gözüme çarpıyor.

Işığı yanıyor ikisinin de.

Bir yanda büyük apartmanlar, diğer yanda gecekondular

Gündüz kadınları dışarıda çamaşır yıkarken görmüştüm,

Naylon bir leğende.

Bazende ipe asılmış, sıra sıra yıkanmış çocuk bezlerini.

Belliki çamaşır makinaları yoktu,

Hazır bez alacak paraları da.

Sokak lambası yandı gecekondulardan birinin,

Kapısı açıldı bir süre sonra.

Sırtında buruşuk paltosu, altında pijaması ile

Beli bükük bir adam çıktı içeriden.

Evin yan tarafına geçti

Karanlıkta tahta bir meyve kasası buldu.

Hızla parçaladı onu elindeki keser ile.

Evine girdi tahta parçalarını toplayarak.

Fark etmemiştim o ana kadar,

Evin bacasından duman çıkmadığını.

Şarkı sesleri geliyor,

Komşumun sesi sonuna kadar açık televizyonundan.

‘’Batsın bu dünya, bitsin bu dünya’’

Yeni yılda sağlık, mutluluk mesajları veriyor devlet büyükleri

Beyoğlu gibi süslenmemişti Van sokakları

İstanbul’daki gibi yılbaşı telaşı da yoktu.

Saatler gece yarısını geçti.

Beklenen yeni yıl da geldi.

Sağlık, mutluluk getirecek olan yeni yıl.

O evin bacasında yine duman yok

Komşularım çılgınca bağrışıyor,

Koro halinde şarkılar söylüyor.

Ya o evdekiler?

Hiç düşündünüz mü,

Üşüyen aç bir insanın nasıl hayal kurduğunu?

Acaba büyüyünce ne olmak isterler bu insanların çocukları?

Alacak olsalardı hangi marka araba isterlerdi?

Nasıl bir düğün yapmak istiyor genç delikanlıları?

Salonda mı? Yoksa lüks bir otelde mi?

Yılbaşını hangi ülkede geçirmek isterlerdi acaba?

Haydi geçin bunları..

Hiç hediye ettiniz mi çocuğunuza bayramda,

Komşunuzun atmaya kıyamayıp ta

Verdiği eski bir ceketi ve ardından

‘Bayramın mübarek olsun evladım’ diyerek,

Elinizi öptürdünüz mü

Gırtlağınızdaki binbir düğümle?

Komşumun televizyonundan şarkı sesleri geliyor

‘’Ne zaman bitecek tanrım bu azap?

Yarını olmayan günlere kaldım’’

Spikerler yine sağlık, mutluluk ve başarı diliyor.

Azap şarkısı dinleyen komşularım çılgınca bağırıyor

‘’Batsın ulan! Batsın bu dünya be!….’’

O evden hiç ses gelmiyor,

Bacası da tütmüyor.

Beyoğlu gibi süslenmemişti Van sokakları

İstanbul’daki gibi yılbaşı telaşı da yoktu.

1.1.1999,  Saat: 00.00

Mehmet Sayarlıoğlu

Şiirleri ve Yazıları kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | Van’da yeni yıl için yorumlar kapalı

Güncel

Güncel

Prof.Dr. Mehmet Sayarlıoğlu / Samsun LİV hospital, Randevu: 0 (362) 999 80 00 kategorisine gönderildi | Güncel için yorumlar kapalı